Bedenin kendini yenilemesinde hareketin önemi biliniyor olsa da beynin sağlığı için aynı şekilde hareketin önemli olduğunun her zaman ayırtına varamıyoruz. Duyusal mesajlar gönderildiğinde beyin uyarılır ve Bunun karşılığında bize enerji verir bizi rahatlatır. Kulak insan vücudunun duyusal mesajlar için en önemli kanalı olduğundan rolünün aynı şekilde ne den bu kadar önemli olduğunun kolaylıkla anlayabiliriz. Bu uyarım beyin koruyucu bir mekanizmayı tetiklediğinde ki bu duygusal bir şok olarak bilinen tek bir travmatik olayın sonrasın meydana gelebilir- yetersiz kalabilir. Beyin ayrıca dış çevre agresif olarak algılandığında ileriye dönük olarak kendini koruma eğilimindedir. Hayatlarının ritmi aniden bozulmaya uğramış ve yeniden düzenlenmiş olan kişilerde veya sorumluluklarının birdenbire artmasıyla, yolunu kaybetmeyle veya sosyal baskı ile karşı karşıya kalan kişilerde durum bu şekilde olabilir.

İnsan kulağı “kortik şarj” fonksiyonunu mümkün kılar. Beyne ve bedene enerji vermek için uyarılmalıdır. Ses bu sebeple kişisel gelişimimiz için gereklidir. Ses armonik ölçülerde ne kadar zengin olursa o kadar etkili olur. Armonik frekanslardan zengin sesler, serebral aktivitenin bütündeki seviyesini kontrol eden retiküler oluşum olarak bilinen geniş bir nöral ağı besleyecektir. TOMATİS Yönteminin enerji verici aktivitesi, fiziksel-bedensel düzlemde meydana getidiği rahatlatıcı etki ile tamamlanır ki bunun anksiyete ve stresin düzenlenmesi üzerinde olumlu etkileri vardır.

ENERJİZASYON

    1940’ların sonunda, işitsel-vokal karşı tepkileri üzerindeki ilk deneyleri sırasında, Tomatis, şarkıcılar ve oyuncuların dinamiklerinde olağan olmayan bir takım değişiklikler gözlemlemiştir.Kendilerine işitsel olarak empoze edilen ses frekansı alanlarına göre, oyuncular daha dinamik hale gelerek daha dik bir postür benimsemişler ve daha derin nefesler alarak çok daha kolay konuşmaya veya şarkı söylemeye başlamışlardır. Buna karşın, çabucak kambur olmuş ve çıkarmakta zorlandıkları bir uyuşukluk haline girmişlerdir. Enerji kaybıyla açıklanabilen bu durum da onları gerek şarkı söylerken, gerekse konuşurken kaliteli bir vokal emisyon yapmaktan alıkoymuş ve hatta isteklerini yok etmiştir.

   Sadece yüksek tonlu seslere karşılık gelen frekanslar, dinamik türdeki ilk tepki kategorisini oluşturmuştur.

   Buna karşılık, yüksek tonlu frekans bileşenleriyle yok olan alçak tonlu sesler, sistematik olarak yorgunluk artışıyla gözlemlenen zıt tepkileri tetiklemiştir.

   Bu sonuçlar sadece şarkıcı ve oyuncularda değil, elektronik kulak seansına uygulanan herkeste binlerce kez tekrarlamıştır.

Üstelik Tomatis’in ortaya koyduğu, sadece kulağın duyduğu veya duymayı kabul ettiği, seslerin üretilebildiği (Tomatis’in Birinci Yasası) gerçeği ile insanlar yüksek tonlu sesleri algılamaya yöneltilerek, kendi sesleriyle kendi enerjilerini kalıcı olarak artırabildikleri gözlemlenmiştir. Böylece ses, kendi dinamiğinin kalıcı olarak artırması için bir araç haline gelmektedir.

Aslında, yüksek tonlu armonikler açısından zengin olan seslerin, ‘retiküler formasyon’ adı verilen ve beyinsel etkinliğinin genel seviyesini kontrol eden geniş bir sinir ağını uyarma etkisi vardır. Beynin bu kısmı uyarılma, dikkat ve sürekli konsantrasyon mekanizmalarıyla yakından ilgidir. Bu sebeple söz konusu sesler dinamojenik aksiyon oluşturmakta; aynı zamanda bu mekanizmaları tetiklemektedir. Hafıza, konsantrasyon ve öğrenme süreçlerinin etkinliğine katılarak beyinsel korteksimizdeki aktivitelerin artışında önemli bir rol oynamaktadırlar.

   Sesin yüksek bileşenlerinin etkin bir şekilde kavranması konusunda kulağın eğitiminin veya yeniden eğitiminin önemi ve faydaları ancak ve ancak o zaman anlaşılabilir. Sonuç itibariyle, duyulan herhangi bir ses, canlı uyarılma kaynağı olan tiz kısımların kulak tarafından uygun bir şekilde filtrelendiği sürece, sonsuz bir enerji kaynağına dönüşebilir. Beyinsel dinamiğin genel durumunu geliştirirken, bu şekilde bir prosedür böylece yorgunluğa veya depresyona yatkın herhangi bir insanın tüm işlevsel potansiyelini geri kazanmasına olanak tanımaktadır.

İLETİŞİM

Dinleme, bilinçli bir şekilde kişinin kulağını iletişim için kullanması eylemidir.

Maalesef, dinleme aşırı bir şekilde bozulduğu zaman, iletişim olanağı ve isteğiyle ilgili çeşitli problemler ortaya çıkmaktadır.

Aslında, tanımın devamında, sağırlığın en kötü türünün, kişinin dinlemeye isteksiz olması ifadesi yer almaktadır.

İyi dinlemenin, kesinlikle iyi duymayla ilgisi olmadığını hatırlamakta fayda vardır. Dinleme, alınan akustik mesajın algılanma ve yorumlanma kalitesinin yanı sıra, iletişime karşı gerçek bir ilgi ve niyetle de tanımlanmaktadır.

Bu sebeple, dinlemeyi değerlendirirken, duyma hassasiyeti değil, duyma yetisinin nasıl kullanıldığı göz önüne alınmalıdır. ‘İletişim sorunları’ terimi çok genel olmakla birlikte ve iletişimdeki sorunların çok çeşitli ve farklı sebepleri olmakla birlikte, bu sorunların çoğunluğunun dinleme işlevindeki bozukluklardan kaynaklandığı gerçeği varlığını korumaktadır.

       Tomatis net bir şekilde, bu sorunların doğrudan dinleme işlevindeki bozuklukların dereceleriyle birlikte değerlendirilmesi neticesinde belirlenip ölçümlendirilebileceğini göstermiştir.

      Gerçekte, bu işlev bir takım algı mekanizmalarının birleşmesiyle tanımlanmakta olup her mekanizma belirli dinleme boyutlarına karşılık gelmektedir. Bu boyutların her biri kendi başına ölçülebilir ve karşılık geldiği prosesin çalışmalarını yansıtan bir indikatör tarafından açığa çıkarılmaktadır. Birlikte, bu ölçümler dinleme işlevini oluşturan çeşitli mekanizmaların aktivitelerinin özel bir kombinasyonunu tanımlamaktadır. Bu kombinasyon, ‘dinleme testi’ olarak adlandırılmaktadır ve her bireye özgü bir işletim sistemi olarak düşünülebilir.

Dinleme işlevini oluşturan yedi ana boyut tanımlanmıştır: armonik kompozisyon, adaptasyon derecesi, iç seçicilik, dış seçicilik, mekânsallık, denge ve yanallık. Bu parametreler önce ölçülür ve sonra Tomatis Merkezinde yapılan bir konsültasyon sırasında tam olarak açıklanır.

      Böylece, genel dinleme bozukluklarının bir sentezini temsil eden dinleme telsine bağlı olarak, iletişimdeki bozukluklar birden farklı formlar halinde ortaya çıkabilir.

     Örneğin, agresif bir şekilde bize yönlendirilmemiş, çevremizi saran sesleri kabul etmemek ve algılamamak şeklinde kendini gösterebilir: araba kornası, kapı çarpması, restorandaki yüksek müzik gibi belirsiz sesler; iş arkadaşımızın, ailemizin, arkadaşlarımızın sesi gibi belirli sesler…

     Bazı kişiler için, bu bozukluk çok basit olsa da sözlü mesajın tamamen ve mükemmel bir şekilde duyulmasına rağmen çabucak anlaşılmaması ve kişinin tüm kaynaklarının aynı mesajın hatalı veya doğru oluşunun yorumlanmasının doğrulanması için dikkat kaynağının mobilize edilmesi eğilimi şeklinde görülebilir.

    Diğerleri için, bürünsel bileşenler olan entonasyon, enfleksiyon, ritim, yoğunluk üzerinde kontrol sahibi olmaması sebebiyle seslerini iletişimsel bir araç olarak kullanmak imkansız olacaktır.

     Konuşmacının niyetinden bağımsız olarak, ses o zaman muhatabı tarafından agresif, soğuk veya açıklamadan yoksun bir şekilde algılanacaktır.

    Bu birkaç örnek, bize dinleme sorunlarının sonuçlarının ne olacağı konusunda bir ipucu vermektedir: eğer dinlemedeki bozukluk oldukça büyük boyutlardaysa, sonunda iletişime isteksizliğe dönüşebilecek bir dinleme arzusu kaybına yol açacaktır. Bunun sebebi de etkin bir iletişim olmamasından kaynaklı güven eksikliği ve cesaret kaybı olabilmektedir.

    Sonuç olarak, iletişim bozukluğundan muzdarip bir kişinin ilişkisel ve ekspresif yetisini tamamen geri kazandırmaya odaklanmış bir eğitim temelinde uygulanacak bir seansın faydalarını bu şekilde anlayabiliriz.

ÖNEMLİ NOT …  TOMATIS ®Metodu, bir Eğitim Programı şeklinde yapılandırılmıştır ve tıbbi tedavi veya tanı aracı olarak ele alınmamaktadır. Bu internet sitesinde yer alan içerik, yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, tıbbi tavsiye şeklinde veya tıbbi tavsiye yerine kullanılmamalıdır.