ANAOKULU VE İLKOKUL ÇAĞI ÖZELLİKLERİ
İlginin kendi üzerinde toplandığı bir ev ortamından okul ortamından okul ortamına geçiş ve çok sayıda insanla ilişki kurma her çocuğun bir bocalama dönemine girmesine neden olmaktadır.
ANAOKULU: Fazla yorulurlar, sık sık dinlenme ihtiyacı içinde bulunmaktadırlar. Uyku Süresi 12 saat gece, 2 saat gündüzdür. Bu devrede sağ sol elini kavramıştır.(sol eli kullanan bir çocuğa sağ eli kullanma zorunda bırakılırsa çocukta sinirlilik, kendini suçlu hissetme bazen de kekemelik gibi uyum sorunları olur.) 3-6 yaş çocuğu soru sormaktan çok hoşlanırlar. Bu devrede merak ve hayal gücü zirvededir. Bu hayal gücünü sorularda kullanır. Bizim yapacağımız: Bu durumunu resimde, oyunda hikayede kullanabiliriz. Bu devrede kıskançlık duyguları oldukça yaygın görülmektedir. Çünkü bu devrede ilgi şefkat, beğeni çocuklar için çok önemlidir. Buna bağlı olarak çocukta ilgi çekme, kapris yapma eğilimi artmaktadır. Sınıf içerisinde öğretmen çocukla ilgilenmezse kendi Çok değersiz hisseder ve duygusal sorunlar yaşamaya başlar. Bu yaşlarda çocuğun saldırgan davranışlarını denetleyebilmeyi öğrenebilmesi için yasak olan şeylerin gerisindeki nedenler ona aklının erebileceği bir biçimde açıklanmalı ikna edilmeye çalışılmalıdır. Yine bu sorunları halledebilmek için oyun seansı yapılabilir.
İLKOKUL : 9-10 Yaşlarında çocukların vücut kimyası değişmektedir. Kızlarda ilkokulun son yıllarında ani bir boy artışı görülür. Erkek çocuklarda ortaokulun sonlarında boy artışı görülür. Bu devrede oyunda başarılı olamayan çocuklar gurup dışı edilirler. Kızlarda bir tepki olmaz . Bu nedenle erkek çocuklara dikkat edelim. Oyunlara katılmalarını sağlayalım. Bu devrede çok hareketlidirler. Bu ataklık ve hareketlilik bir çok kazaları beraberinde getirmektedir.Çocuk hastalıklarının çoğu ilkokul 1. Sınıf devresinde artar. 2. Sınıfa doğru yavaş yavaş direnci artmaya başlamaktadır. İlkokul devresinde beden ergenlik öncesinin ani boy artışı ve ergenlik çağının cinsel büyümesi için enerji depolar. Bu zamanlarda eklemlerin hala yumuşak oluşu nedeniyle dik oturma ve iyi yürüme alışkanlıklarının kazandırılması gerekmektedir.
Zihinsel Özellikleri: öğrenmeye heveslidir. Konuşmaktan ve sorulara cevap vermekten çok hoşlanırlar. İlkokul çocuğu çok konuşmayı sevdiği kadar iyi bir dinleyici değildir. Öğretmen bu alışkanlığı kazandırmalıdır. Yine bu devrede mantıkî bir düşünceden yoksundur. İlkokula yeni gelen çocuklar hayvan masallarından , çocuk- hayvan dostluklarını içeren hikayelerden hoşlanırken, ilkokulun ortalarında kahraman çocuk serüvenlerinden daha sonra yiğitlikten bahseden konulardan hoşlanırlar. Çocuk kendini kahraman yerine koyarak dinler. Bu devrede biz edebiyat derslerinde kitap tartışma oturumları düzenleyebiliriz. Bu da eleştirme ve beğeni yeteneğinin gelişmesini sağlar. Sosyal Özellikleri: Öğretmenin beğenisini her şeyin üzerinde tutarlar. Onlara dikkat etmek gerekir. Bazen bir aferin çocuğun kendi saygınlığını kazanmasına yol açar. Bu dönemde sık sık kızlar ve erkekler kendi gurupları içinde karşı cinsten olan arkadaşlarına itici ve aşağılayıcı sözler söylerler. Bu nedenden dolayı aynı sıraya oturtturmak faydasızdır.
Duygusal Özellikleri : öğretmenin sıcak ilgisi , eğlenip oynayacak ortamın varlığı çocuğun kısa bir süre içinde gevşeyip rahatlamasına yardım eder.
İLETİŞİM VE ÖZELLİKLERİ
Bir ülkenin trafik düzeni o toplumun insan ilişkilerini yansıtan önemli göstergelerden biridir. Bazı kimseler konuştukları kişilerin sözlerini sürekli olarak keserler. Bu kişiler sözlerini kestikleri kimselerden sosyal mevki prestij yada yaş yönünden büyük olasılıkla daha büyüktür. Bu kişiler sanki karşısındaki konuşmuyormuş gibi istedikleri anda söze başlarlar. Büyük araçların küçük araçların yollarını sanki küçük araçlar yokmuş gibi davranmaları arasında benzerlik vardır. Bir aracın sürücüsü yolda kendinden başka araç yokmuş gibi davranırsa trafik kazası olur. Bir kişi konuşurken karşısındakini nasıl etkilediğini düşünmeden kendi bildiği yönde istediğini söylerse aynı trafikte olduğu gibi İletişim kazası olur. Kazalara yol açan nedenler bilindiği derecede azaltılabilir.
** İletişimin İçerik Düzeyi:
a) sen okula gidecek misin
b) siz okula gidecek misiniz
c) okula gitmeyi düşünüyor musunuz.
Cümleler aynı içerikte fakat farklı ilişkileri ifade eder.
1. Cümlede konuşanın kendini diğer kimseyle ya eşit yada ondan daha güçlü gördüğünü anlarsınız .
2. Cümlede konuşanın cümlede eşit ama resmi bir ilişki içinde düşünebiliriz.
3. Cümlede diğerinin karar verme özgürlüğüne saygılı olduğunu belirtiyor.
**Umursamama iletişimi etkileyen bir etmendir. Bir insana dünyanın en dayanılmaz işkencesini yapmak istiyorsanız onu umursamamanın baskın olduğu bir ortama koyun. En acı bedensel işkenceyi yapan işkence yaptığı kişinin varlığını kabul etmiş demektir.
İyi bir iletişim için kişilerin birbirini anlaması gerekir. İletişim sözlü ve sözsüz olmak üzere ikiye ayrılır. Yakın şehirler birbirini çekemezler Adana – Mersin Göztepe – Karşıyaka vs.
**İletişim Ortamı: ortamın psikolojik ve fiziksel özellikleri gönderilen mesajın yorumlanmasını etkiler. Yaş ve cinsiyet kişilere bağlı özelliklerdir.
Fiziksel özellik olarak:yerin biçimi, büyüklüğü, ısı, renk, vs etkiler. Yine bir yerdeki insan sayısı çok önemlidir. Bir sinemada sadece siz olduğunuz zaman filmden zevk alamazsınız. Orada bulunan insanlarla konuşmadığımız halde kalabalık olması bizi niçin etkiliyor. Stadyumda siz tek başınıza maç izleseniz sıkıcı olur. Şimdi bir deney yapalım:Üç tane kap alın. Ayrı ayrı içine sıcak, soğuk, ılık su dökün. Sağ elinizi sıcak suya, sol elinizi soğuk suya koyalım. Beş dakika bekletelim. Daha sonra iki elimizi de ılık suya sokalım. Sağ elimiz sıcak sudan geldiği için ılık suyu soğuk algılayacaktır. Sol elimiz soğuk sudan geldiği için suyu sıcak algılayacaktır.
BENLİK
Benlik bilincinde çocukluk yaşantıların etkisi çoktur. Kendi güvensiz değersiz bulan insanlara rastlamışızdır. Bu kişiler sürekli arkadaşlarıyla kıyaslandıkları için kendilerini akılsız ahmak bilerek büyümüşlerdir. Benlik bilinci geçmişte kişiye nasıl davrandıkları neler söylenildiğiyle oluşur.
Benlik bilinci kişinin kendileriyle ile ilgili kafalarında taşıdıkları bir resme benzetilebilir. Kişi benliğine saygı göstermeyen kişilere savunmaya geçerler. Saldırganlığın bulunduğu böyle durumlarda kişi bütün gücüyle kendini savunur. Yani saldırganlık savunmayı doğurur. Çünkü dinleyen kişi kendi iç dünyası çerçevesinde değerlendirir. Ör: keşke bir saat önce gelebilseydim. O zaman işlerimiz çok kolaylaşmış olacaktı, dendiğinde bu kişi kendini geç geldiğinden dolayı zaten suçlu hissediyorsa birden bire savunuculuğu artacak ve kabahat sende ben nereden bileyim, bu işin bu kadar önemli olduğunu bana daha önce niye söylemediniz, diye cevap verecektir.
Savunuculuk iletişimi mahveder. Savunuculuk bireyin benlik bilincini koruma gereksiniminden kaynaklanır. Konudan söz etmek yerine karşısındakine nasıl göründüğünü düşünür. Zihni nasıl yeneceğine, karşı koyacağına yorar. Savunucu kişi yargılayıcı, umursamaz tutuma sahiptir. Dinleyici kişi konuşanın kendini üstün görmediğini anlarsa işbirliğine açık bir tutum içine daha kolaylıkla girebilir. Karşılıklı güven ve saygı olur. Kendine güveni yüksek olan kişilerin başkaları tarafından beğenilmeye gereksinimi daha az, kendi benliğini değersiz gören, kendine güveni olmayan kişilerin ise daha çoktur. Kişi kendi kendine konuşurken benliğini şekillendirir.
Kişiye ait ülküleştirilmiş benlik vardır. Hayal ettiği ve olmak istediği benliktir. Bu iki benlik arasındaki farkın fazlalığı bireyin benliğine saygısını düşürmektedir. Kendini yerersiz bulmasına neden olmaktadır. Benlik saygısı yüksek olan kişiler daha başarılı, kaygı düzeyi daha düşük olur.
Bireyin başarısızlığı çevresi tarafından küçümsenince birey tarafından içselleştirilmekte ve başarıyı benliği değerlendirmede bir ölçüt olarak kullanmakta, sonuçta başarısızlıkla kendi benliğini özdeşleştirmektedir.
Başarısızlık sorununu çözümlemek için benlik güçlendirilebilir. Bunu için öğrencilerin başarısızlığa bakış açılarını değiştirmelidir. Bu gurup danışmalarında yapılabilir.
Başarısızlık sorunlarının altında yanlış şartlanmalar ve olumsuz tutumlar yatmaktadır. Başarısızlık sorununun kökleri ana – baba çocuk ilişkilerine dayanır. Temel güven yerine güvensizlik, bağımsızlık yerine kararsızlık, girişkenlik yerine suçluluk duyguları geliştirmiş olabilir. Bulunan çevre benliği oluşturur.