STRES

  Yirmi otuz yıllık bir süredir, stres, medeniyetimizin esas sorunlarından biri haline gelmiştir ve bu sorun sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal anlamda ele alınmaya başlanmıştır. Avrupa Birliğinde, stres sebebiyle her yıl neredeyse 600 milyon iş günü kaybı yaşanmaktadır.

 ‘Stres’ teriminin kullanımı belirsizleşmişse de, hala psikoloji ve biyoloji bilimlerinin arasındaki ince köprüde duran bir terim olma niteliğini sürdürmektedir. Stresin tanımı, çevreden gelen ve gerçekleştirmesi büyük çaba ve adaptasyon gerektiren talepler ve baskılardan kaynaklanan fizyolojik ve psikolojik tepkilerin bütünü şeklinde yapılabilir.

  İnsanoğlu varoluşundan bu yana strese maruz kalmıştır. Tüm zamanlarda iç dengesini korumak zorunda olan organizmanın adapte olmasını gerektiren tepkiler oluşturacak durumlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu sebeple belirli bir seviyede stres, uyarma amacıyla değil, belirli bir tür kişilik geliştirme sebebiyle gereklidir.

 Burada sorun, stresin varlığı değil, belirli bir sınırı aşarak zihinsel ve fizyolojik denge için tehlikeli boyutlara ulaşmasındadır.

 Stres tetikleyen birçok faktör vardır: çevre kaynaklı olabilir (gürültü, sıcak ve soğuk hava, virüsler…) veya ailevi, mesleki veya toplumsal kaynaklar söz konusu olabilmektedir.

 Bu faktörler sinir sistemini ve hormonsal tepkimeleri tetikleyerek organizmanın hissettiği agresyonun kaynağına karşı kendini savunmasına yol açmaktadır: kan basıncında artış, kalp ritminde ve nefes alışında hızlanma, kan şekerinde artış, uyarılar ve kaslarda gerilme.

 Ancak, eğer bu stres sebepleri bertaraf edilmezse veya sürekli tekrarlanırsa, savunma mekanizmaları kronik hale gelerek hastalık veya psikosomatik bozukluklar boy gösterebilir: yorgunluk, anksiyete, kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, sindirim sorunları, kas gerilmeleri ve hatta bağışıklık sisteminin dengesinde değişiklikler.

Stresli bir ortamla karşılaşıldığında, iki seçenek gün yüzüne çıkmaktadır:

– Ortamı değiştirerek veya ortamdan kaçınılarak ortam üzerinde bir kontrol sahibi olmak; ancak gerçekte, özellikle meslek hayatında, bu her zaman mümkün olmamaktadır,

– Strese karşı savunmasızlığı gidererek stres yaratan durumlarda verilen tepkileri kontrol altına almak.

Tomatis metodu, ikinci seçenekle ilgili olarak stres yönetiminden faydalanmaktadır. Tomatis metodunda seanslar aracılığıyla, stres sebebi olabilecek tepkilerin kontrol edilmesi ve devamlı agresyona karşı verilen tepkiler karşısında bir kontrol edinimi öğretilmektedir.

 Aslında, Tomatis metodu, hem tüm fiziksel gerilimlerde hem de enerji kaynakları üzerinde düzen ve harmonizasyonu üzerinde sürekli bir etki üretecek işitsel bir eğitim sağlayabilmektedir. Eğitim sayesinde, ihtiyaç halinde tetiklenebilecek ve herhangi bir potansiyel olarak zor durumlarla daha sakin bir şekilde davranmayı mümkün kılacak duygusal ve bilişsel stratejiler belirlenebilmektedir.

 Yani, dinleme işlevinin yeniden modellenmesine dayanan bu adaptasyon stratejilerinin amacı, kişinin durumu veya olayı algılayarak agresyon kaynağının daha farklı ve daha pozitif bir şekilde düşünmesini sağlamaktır.

 Bu şekilde bir yeniden düzenleme, sonuç olarak günlük aktivitelerde etkinlik ve performans artışı getirecektir.

ÖNEMLİ NOT …  TOMATIS ®Metodu, bir Eğitim Programı şeklinde yapılandırılmıştır ve tıbbi tedavi veya tanı aracı olarak ele alınmamaktadır. Bu internet sitesinde yer alan içerik, yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, tıbbi tavsiye şeklinde veya tıbbi tavsiye yerine kullanılmamalıdır.